S-400 Sisteminin Aktive Edilmesi Tartışması ve Olasılıklar

S-400 Triumph, mobil yüksek irtifa hava savunma sistemi (NATO kod adı: SA-21 Growler) Türkiye’de gündemi hak ettiğinden çok daha fazla meşgul etmektedir. Türkiye’nin 2016’lı yıllarda çok daha derinden hissettiği yüksek irtifa hava savunma sistemi ihtiyacını karşılamak amacı ile almak istediği ve sadece hava savunma füzesi olan bu silah sistemine hem içeride hem de uluslararası alanda birçok siyasi ve daha kötüsü teknik anlam yüklenmiştir.
Aslen yüksek irtifa hava savunma sistemi olan S-400 füzesi, ülkemizde bazı kesimler tarafından beşinci nesil savaş uçağı F-35 ile kıyaslanmış ve hatta gelişmiş anti-balistik füze sistemi olan THAAD ile kıyaslanmıştır. Oysa ki THAAD uçak vurmaktan ziyade, balistik füze imhasında etkilidir. Dolayısı ile S-400 kadar hava sahasını uçaklara karşı korumada başarılı olamayabilir. F-35 ise bir füze sistemi olmayıp yeni nesil savaş uçağıdır. Diğer taraftan uzun menzili ve irtifa olarak düşünüldüğümde NATO üyelerinde S-400’ün muadili olacak mobil bir SAM (Karadan-havaya uçaksavar füzesi) sistemi bulunmamaktadır.
Nasıl ki dünyada beşinci nesil olsun olmasın F-35 uçaklarının henüz bir alternatifi bulunmuyorsa benzer şekilde S-400 menzilinde ve S-400 kadar başarılı hava savunma veya A2/AD uygulamalarından hava sahasını kapatabilecek bir alternatif mobil kara konuşlu sistem de bulunmamaktadır. Dolayısı ile medya ve kamuoyunda bir taraftan, S-400’ü sanki satın almamışız da Türk mühendis ve işçisini üretimi milli bir sistemmiş gibi gereğinden fazla sahiplenilmesi ve yine diğer taraftan kendisinden teknik değerleri çok daha düşük NATO sistemleri ile (Patriot gibi) kıyaslanması bir takım eksik anlaşılmalara yol açmaktadır.
12 milyar dolar iş payı aldığımız, kısmi de olsa üretmeyi planladığımız Milli Muharip Uçağı (MMU) projesi öncesi beşinci nesil savaş uçağın teknolojisi ile tanışacağımız F-35 konusunda eleştirel yaklaşan medyanın ve bazı TV’lerdeki yorumcuların, cıvatasını dahi üretmediğimiz, bakım yetkimizin bulunmadığı ve teknoloji transferinin tartışmalı olduğu S-400’ü gönülden sahiplenmeleri anlaşılır değildir. Bunda belli ideolojiye sahip emekli asker ve akademisyenlerin S-400 üreticisi Rusya, F-35 üreticisi ABD olduğu için şartlı refleksi söz konusu olsa da bu anlaşılır ve tahmin edilebilir sübjektif bir tavırdır. Ancak anlaşılamaz olan veya garip gelen aynı sübjektif tavrın bazı medya organlarının da sergilemesidir. Bu medya kuruluşları F-35 uçağını başka, S-400’ü başka bir hükümet almış gibi davranmaktadırlar. Bir kısmı da eğitim için ABD’de Luke Hava Üssü’ndeki personelimizin son ana kadar geri çağrılmadığını görmezden gelmektedir. Oysa S-400 ve F-35 ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken ‘elma ile armut hatta elma ve kabak’ kadar farklı amaca hizmet eden farklı ürünlerdir.
ABD’nin tutumu ve ticari kaygıları
Elbette ki bu durumun ortaya çıkmasında ABD yönetiminin hem S-400 alımı hem de F-35 teslimatı konusundaki olumsuz tutumunun Türk kamuoyunda tabi bir refleks oluşturmasının da etkisi bulunmaktadır. Bilindiği gibi S-400 alımı ve niyeti çok önceden duyurulmuş, hatta Rusya ile yapılan kredi görüşmeleri uzadığı için nihai anlaşmanın imzalanması bir yılı aşmış olmasına rağmen, ABD yönetimi sanki Türk yöneticileri hiç resmî açıklama yapmamış ve S-400 bir anda teslim edilmeye başlamış gibi teslimat söz konusu olunca tavrını sertleştirmeye başlamıştır. Bu çerçevede Kongre’den Türkiye’yi hedef alan bazı kararlar çıkmış, CAATSA yaptırımları gündeme gelmiş ve F-35 konusunda ya “Ya S-400, ya F-35” noktasına gelinmiştir.
Oysa Türkiye ile Rusya arasındaki S-400 görüşmeleri ile ilgili ilk görüşmeler 2016 yılında yapılmıştır. Bu dönemde ABD yönetimi veya ilgili kurumları bu durumda herhangi bir açıklama yapmamış, F-35’in verilmeyeceği yönünde herhangi bir bilgi paylaşmamış veya diplomatik teamüllere uygun resmi bir bildirim yapmamıştır. Bu ve bunun gibi pek çok ayrıntı bu konuda ABD’nin dürüst davranmadığını dolayısı ile istemeden de olsa (kimilerine göre isteyerek ve planlı şekilde) Türk halkının S-400 alımı arkasında kenetlenmesini sağlamıştır.
Defalarca basın toplantılarında söylendiği gibi özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Savunma Bakanına, Savunma Sanayi Başkanlığı’ndan ilgili kurumlara kadar ABD tarafına S-400 ile F-35’in aynı ülke hava gücü çatısında çalışmasının doğuracağı muhtemel riskler ve çözümleri için ortak çalışma ve inceleme grubu kurulması teklifimiz, ABD tarafından görmezden gelinmiştir. Defalarca heyet gönderilmesi çağrısı yapılmasına rağmen, ABD tarafından herhangi bir heyet gönderilmemiştir. Bu durumda ABD tarafının samimi olmadığı şüphesini desteklemektedir.
Diğer taraftan, ABD’nin ana rahatsızlığı S-400’ün NATO’nun “ana düşmanı” Rusya’dan alınmasından veya kendilerine “ihanet” olarak görmelerinden ziyade ticari kaygılarından kaynaklanmaktadır. Çünkü henüz silah üretimi noktasında olmasa da silah ithalatı ve kullanımı noktasında TSK dünya çapında referans bir ordudur. Yani bir sistemi TSK almış ve kullanmış ise bu silahın dünyanın başka ülkelerine satılmasında TSK’yı referans ülke haline getirebilmektedir. Özellikle Türkiye ve TSK gibi önemli bir askeri gücün bu silahı alması, kabul prosedürü ve NATO üyesi olması TSK’yı çok ciddi bir referans haline getirmektedir. Nitekim Türkiye’nin S-400 alım niyeti açıklandıktan sonra Fas, Mısır, Irak, Sudan, Suudi Arabistan, Katar, BAE, Bahreyn ve İran çeşitli zamanlarda alım niyetlerini açıklamış ve bu ülkelerin çoğu da ABD baskısına maruz kalmıştır. Bu baskıya dayanan Hindistan, Rusya’yı saymazsak S-400 alan üçüncü ülke olmuş, öncesinde ise Çin bu sitemi satın almıştır.
Sonuçta Rus HSS’lerinin satılması ve reklamının yapılması ABD yapımı Patriot ve benzeri HSS’lerin daha az satılması ve çapraz satış prensibi ile S-400 bataryalarını korumak amacı ile etrafına konuşlanan alçak ve orta irtifa Rus hava savunma sistemlerinin de satılabilmesi imkânı anlamına gelmektedir. Buna karşılık ABD, ticari kaygıları ve PYD’ye verdiği desteğin Türkiye açısından ortaya çıkardığı riskleri bir kenara bırakarak, Türkiye’yi ana rakibi Rusya’dan silah almakla suçlamıştır. Benzer şekilde F-35 uçaklarını vermeyerek TSK’yı MMU üretilene kadar ara dönemde zafiyet içinde bırakarak cezalandırmak veya tabiri caizse Türkiye’ye bir daha böyle yapmaması konusunda ders vermeye çalışmaktadır.
S-400 sisteminin teknik özellikleri
Diğer yandan yazılı ve görsel medya, sistemin yani 2 Batarya=16 Lançer=64 Füze + 64 adet yedek füze olarak toplam 128 adet füzeden oluşan 1.Filonun tesliminden sonra bile teknik değerleri doğru vermekte yetersiz kalmıştır. Öncelikle yüksek irtifa hava savunma sistemini doğru anlamamız gerekir. Türkiye’nin yüksek irtifa hava savunma sisteminin olmadığı ve böyle bir ihtiyacın var olduğu doğrudur. Şu ana kadar hava sahamız hava kuvvetlerine bağlı F-16’larla başarılı şekilde korumaktadır. Zaten birkaç stratejik keşif uçağı tipi hariç tüm avcı uçakları en fazla 10 ile 20 km arasındaki irtifalarda uçmakta ve böyle bir durumda F-16’lar müdahale edebilmektedir.
O zaman S-400’ün 30 km irtifa sınırı nasıl bir avantaj sağlar? Aslında mesele daha çok füze savunması olup, S-400 denildiğinde de daha ziyade hem radar menzili hem kilit ve füze menzili bakımından uzun menzilde angaje olabilme yeteneği öne çıkmaktadır. O zaman S-400’ün seyir füzesi gibi hedefleri uzun mesafeden vurabilmesi gibi uçakların yapmadığı kabiliyetleri yanında yüksek irtifadan uçan uçaklara karşı mevcut alçak-orta irtifa HSS’lerimiz etkisiz kalırken onlara angaje olabilmesi çok önemli bir avantajdır. Uzun menzili yani yatay eksende füzelerinin uçabildiği en uzun mesafe S-400’ün en büyük avantajıdır. Örneğin, F-16’lar sınırı ihlal eden bir uçağa müdahale edilebilir ama bunun için harcanan yakıt ve bakım maliyeti ile bir radarın kilit atması ve gerekirse füze ateşlemesi maliyet ve riski F-16 ile kıyas edilemez.
Diğer yandan yüksek irtifa hava savunma sistemlerinin bir diğer avantajı uzun menzillerinden dolayı çok geniş bir alanda A2/AD (Girişi Engelleme/Bölgeyi Hapsetme) uygulamasına imkân tanımalarıdır. Zaten Türkiye’nin bir amacı da bölgesel bazda stratejik hedeflerin (Ankara gibi) hava ve füze savunmasını her irtifadaki uçağa karşı yapabilmektir. Ancak unutulmamalıdır ki A2/AD sadece Yüksek irtifa HSS’ler ile yapılmaz. Hatta sadece alçak-orta-yüksek irtifa hava savunma sistemi de yeterli değildir.
Sonuç olarak yüksek irtifa sistemler sadece yüksek irtifa değil, düşman deniz seviyesinde uçsa bile daha hava sahasına girmeden 100 km mesafenin öteside önlemeyi amaçlar. Barış zamanında koruduğu bölgeye kimsenin ihlal yaparak radar kilidi yemeyi göze alamayacağı düşüncesinin ortaya çıkardığı caydırıcılık barışı korur. S-400 gibi sistemlerde amaç stratejik bölgeleri uçak ve füzelere karşı korumak ve diğer sistemlerde (örneğin kıyı konuşlu gemisavar füzeler vb.) mevcut ise A2/AD uygulaması yapmak ve uçakların maliyetini ve yıpranmasını azaltarak hava kuvvetlerinin yükünü azaltmaktır. Özellikle Türkiye gibi imkanları kısıtlı bir ülkede hava kuvvetlerinin uçak/personel/bakım olarak yükünün azaltılması açısında S-400 çok önemli olsa da şimdilik alınan 1 filo S-400 (128 füze) bunun için yeterli değildir. İkinci filonun sipariş verilmesi veya alınmayacak ise alternatif ülkelerden yüksek irtifa hava savunma sistemi tedarik edilmelidir. Ancak alternatiflerden ABD (PAC) ve Fransa (SAMP/T Aster-30) ile ilişkiler düşünüldüğünde bunun kamuoyunun içine sinmediği ve bu iki ülkenin de S-400/ PYD/Bahar Kalkanı Harekâtı gibi sebeplerden ötürü satışa hevesli görünmediği anlaşılmaktadır.
Gelinen süreçte nakliye uçakları ve gemilerle teslim edilen 1.Filo’ya ait S-400 bileşenleri Mürted (Akıncı) Hava Üssü’ne konuşlanmış, personel Rusya ve Türkiye’de eğitim almış olup bu eğitim devam etmektedir. Nihai amaç olarak Nisan-2020’de operasyonel olması amaçlanmıştır.
Türkiye, S-400 operasyonel hale gelene kadarki geçen sürede kademeli hava savunma şemsiyesindeki en üst kademe olan yüksek irtifa ve uzun menzilden hava ve füze savunmasından yoksun olacağı için S-400’ün bir an önce operasyonel olması çok önemlidir. Çünkü halen kara konuşlu hava savunma sistemimiz modern olmayan ve yetersiz sayıdaki Rapier ve Hawk füzelerinden oluşmaktadır. Milli hava savunma sistemi Hisar-A bataryası İdlib’de hizmete alınmış ancak henüz seri üretimi başlamamış veya açıklanmamıştır. Hisar-O ise sene sonu veya 2021’de hazır olacaktır. Zaten adından da anlaşılacağı üzere bunlar da yüksek irtifa değil, birisi alçak diğeri orta irtifa hava savunma sistemleridir.
Nisan ayı sonrası beklentilere gelince kamuoyu olarak Nisan’da operasyonel olmasını beklerken Reuters’in 20 Nisan tarihli haberine göre üst düzey bir Türk yetkili, Ankara’nın korona virüs salgını nedeniyle S-400’lerin aktivasyonunu ertelemek zorunda kaldığını kaydetmiş. Bu açıklamanın doğruluğu henüz teyit edilmemiş olup coronavirüs süreci ile ilişkisi noktasında resmi bir açıklama yapılmamıştır Ancak Reuters’in aynı haberinin detaylarında virüs pandemisi sebebi ile ekonomik olarak sıkıntı olacağı ve bu yüzden zaman kazanmak ve manevra yapabilmek için sistemin aktive edilmesinin bir süre ertelendiği iddia edilmiştir Aynı haberde Türkiye’nin nihai olarak S-400 kullanmaktan vazgeçmesinin veya depoya koymasının söz konusu olmadığı belirtilmektedir ki gelinen süreçte bunu göstermektedir. Özellikle satılması veya ülke dışındaki herhangi bir üsse kaydırılması gerçekçi görülmemektedir. Şuan için böyle bir ihtimal dış politikada radikal bir değişim olmadıkça ihtimal dahilinde değildir. Böyle bir adım siyasi açıdan da oy kaybı dahil olmak üzere bazı riskleri barındırdığı için tercih edilmeyecektir. Diğer taraftan, Türkiye’nin ana kara dışındaki üslerinde de S-400’e ihtiyaç yoktur. Türkiye’de konuşlu olmaması veya Konya EHTES sahasında kullanılmak üzere servisten çekilmesi harcanan para da dikkate alındığında olasılık dahilinde değildir.
Türkiye’nin S-400’e rağmen Samp-T ve Patrıot’a ilgisinin devam etme sebebi nedir?
S-400 ile yüksek irtifa hava savunma sistemini kurmaya çalışan Türkiye’nin S-400 nihai anlaşmasının yapılmasından sonra ABD’den Patriot talebinde bulunmasının sebebi bazı çevrelerin iddia ettiği gibi NATO ile denge sağlamak veya ABD’ye verilmek istenen “siyasi bir rüşvet” değildir. Bilindiği gibi ABD tarafından teklif edilen PAC modelinin daha düşük kabiliyetli modeli Türkiye’nin 9 yıla yakın süren Yüksek İrtifa Hava ve Füze Savunma Sistemi İhalesi T-LORAMIDS’te teklif edilmiş ancak Çin füzesi HQ-9 seçilmesi ile Patriot alınmamıştı. (Aynı ihalede üçüncü aday EUROSAM SAMP-T idi). Sonradan ihale iptal edilirken, Çin füzesi de alınmamıştır.
Bugün ise Türkiye özellikle PAC-3MSE talebinde bulunarak SRBM (kısa menzilli balistik füze) imhasında anti-balistik füze yönü ile alanında rakipsiz olan bu sistemi alarak, S-400’ün tamamlamayı düşündüğünü, yüksek irtifa hava savunma SAM sistemi olarak S-400, balistik füze savunma sistemi açığını da PAC-3MSE ile desteklemek istemektedir. Ancak Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Uygun şartlarda verilirse Patriot alabiliriz” demesine rağmen S-400 teslimatı ve Kongre kararından sonra ABD hükümeti ve üretici LM firması resmi olarak satış teklifini geri çekmiştir.
Daha çok teknoloji transferi veya ortak üretim imkânı olabilir mi düşüncesi ile milli anti-balistik füze projesinde destek olması amaçlanan EUROSAM ile niyet anlaşmasının gereği SAMP/T Aster-30 sisteminin kendisinin veya teknolojisinin Türkiye’de uygulanma ihtimali gibi düşünceler de Bahar Kalkanı Harekâtı sonrası Fransa’nın takındığı tavır göz önüne alındığında ertelenmiş gözükmektedir.
Almaz-Antey Corporation’un kitapçığına göre S-400’lerin teknik değerleri
İki ana bileşenden oluşan S-400 bataryaları 30K6E Komuta-Kontrol Öğeleri/ Muharebe Yönetim Sistemi ve 98J6E Hava Savunma Füze Kompleksinden oluşur.
30K6E Komuta-Kontrol Öğeleri ise S bant 91N6E “Big Bird” radarı ve 55K6E Komuta-Kontrol Aracından oluşur. 91N6E “Big Bird” radarı ana tarama radarıdır ve hedef belirleme aralığı için maksimum değerleri şunlardır:
-4 m² RCS (Radar Kesit Alanı) değerine sahip tüm hedefler için 390 km menzillidir.
-Stratejik uzun menzilli bombardıman uçakları için 570 km. (Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. B-52, B-1B gibi büyük gövdeli stratejik bombardıman uçaklarına 570 km’den tespit edebiliyor ise F-16 gibi onlardan çok küçük gövdeli yani standart savaş uçaklarını tabi olarak, her radar gibi 400-450 km gibi mesafelerden tespit edebilir).
-2800 m/s hızla uçan ve 0,4m² RCS değeri olan tüm balistik hedefler için 250 km.
-4800 m/s hızla uçan ve 0,4m² RCS değeri olan tüm balistik hedefler için 230 km.
-Aynı anda izlenebilen hedef sayısı 300 adettir (Medya’da sürekli olarak “Aynı anda 300 hedefe kilit atıyor” şeklinde yazsa dünyada aynı anda 300 hedefe kilit atan bir HSS henüz yapılmamıştır).
-Reaksiyon süresi: 12-18 saniye
-Savaşa hazırlık süresi, konuşlanmış pozisyondayken 3 dakika, bekleme modunda 40 dakika.
S-400 sistem olarak aerodinamik hedefler yani hava soluyan uçak, İHA, seyir füzesi gibi hedeflere angajman menzili yani maksimum kilit mesafesi 380 km, balistik füzeler için ise 60 km’dir. Ayrıca balistik füzeler için yani balistik füze kovalarken füzelerinin maksimum irtifa sınırı 25 km’dir. Hava soluyan hedefler için maksimum angajman irtifa sınırı 30 km’dir (Bunlar kilit/angajman yani en fazla kaç km uzaklıktaki hedefe kilit atabilir menzilidir. Bunları füzelerini uçuş mesafesi ve radar menzilleri ile karıştırmamak lazım).
98J6E Hava Savunma Füze Kompleksi ise birkaç çeşit radardan, füzeleri taşıyan lançerlerden oluşmaktadır. Opsiyonel fazladan radar türleri ve füzeleri geçerek sadece Türkiye’nin satın aldığı sistemlerin teknik özellikleri ile devam ediyorum.
92N6E MFR (Çok Fonksiyonlu Radar) Grave Stone: Atış kontrol veya çok modlu angajman radarıdır. Aynı anda 15 füze lançerini kontrol edebilir. X Bant radar 16 m² RCS alanı olan uçaklarını 340 km’den, 4 m² RCS değeri olanları ise 250 km’den, 45 derecelik kalkış açısında 0.4 m² RCS değeri olan balistik hedefleri ise 185 km’den tespit edebilir.
96L6E2 Radar “Cheese Board”: Bu L Bant yüksek irtifa radar sistemidir. 100 km yükseklikte hedefleri tespit edebilir.
Bu iki radar, arazi ve orman örtüsünden kaynaklanabilecek ölü bölgelerin önüne geçmek için yarı mobil (çekiciye ihtiyaç duyan bir dorse üzerinde) 40V6M-R seyyar direk (mast) sistemine monte edilerek de kullanılabilir. Türkiye bu mast’lardan da almıştır.
S-400’ün bu radarlar ile füzeleri güdümlemek için kullandığı alternatifler şunlardır;
-Saf/direk komuta bağlantısı ile güdüleme (data-link/veri bağı)
-Yarı aktif radar güdümü veya aktif radar güdümü
-TVM/SAGG: TVM (Track-via-missile/Yarı aktif hedef arama/Füze Üzerinden Takip) güdümlü ve SAGG (Seeker Aided Ground Guidance/Arayıcı Destekli Yer Rehberliği) bulunur.
-Yarı aktif radar güdümünde iken Grave Stone radar/komuta merkezinden komut alarak güdülenme
-Sistemin en son geliştirdiği füze ise aktif radar güdümlüdür 40N6E.n
-INS (Ataletsel navigasyon), ilave olarak radyo frekansı ile yönlendirme
3 çeşit Füze lançerleri yani tekerlekli füze taşıyan ve fırlatan araçları vardır, bunlar: 5P85TE3, 5P85SE3, 51P6E.
48N6E3 VE 48N6E2 FÜZELERİ
48N6E2/3 versiyonu 240-250 km menzile sahiptir. 48N6E versiyon ise 120 km menzilli, 25 km irtifa sınırlıdır.
40N6E FÜZESİ
AWACS, tanker, kargo, deniz karakol-gözetleme gibi yüksek değere sahip ancak cephe hattının gerisinde uçan büyük gövdeli uçakları imhayı amaçlayan füzedir. Aktif ve yarı aktif radar güdümlü arayıcı başlıkla ile donatılmış, 380 ila 398 km arası menzillidir ve Türkiye’nin de bu füzeden aldığı canlı yayınlarda bu füzeyi taşıyan lançer görüldüğü için anlaşılmıştır.
9M96E VE 9M96E2 FÜZELERİ
96M6E’nin 40-60 km, 9M96E2’nin ise 120 km menzilli oldukları bilinmektedir. İrtifa sınırları ise 20.116m ve 30.480m’dir. 2012 yılında hizmete girmiştir. Bu füzeler boyut olarak daha küçük olduğu için bir araç üzerine 4 adetten daha fazla yerleştirilebilmektedir.
*Bu çalışmada yer alan değerlendirmeler müellifine aittir; ASGAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmayabilir.
Twitter üzerinden takip etmek için: @hkilichsword