Amerikan rüyasının maskesini düşüren “görünmez düşman”: Koronavirüs

Amerikan rüyasının maskesini düşüren “görünmez düşman”: Koronavirüs


Son yüzyılda dünyanın farklı ülkelerinden insanların hayalini kurduğu ve yaşamak istediği ülkelerden biri olan ABD ve en gözde şehri New York, koronavirüs ile sarsıldı. Şimdiye kadar “büyük güç”, “büyük devlet” veya “dünyanın en büyük ekonomisi” olarak anılan ABD’yi tanımlamak için bu günlerde “Kovid-19 salgınının merkez üssü” ifadesi kullanılıyor.

2020’nin ilk günlerinde dünya, artan gerilim nedeniyle III. Dünya Savaşı’nın Doğu Akdeniz’den mi yoksa ABD ile İran arasındaki gerginlikten dolayı mı çıkacağını konuşurken bu dönemde henüz birçok ülkenin farkına varamadığı, ABD Başkanı Trump’ın deyimiyle “görünmez bir düşman” Çin’de kol geziyordu. Çin’den sonra İran ve Avrupa’da neredeyse bir kırıma yol açan ve belki de Avrupa Birliği’nin (AB) tabutuna son çiviyi çakan virüs, ABD’nin ve mevcut Başkan Donald Trump’ın da karnesindeki sağlık hanesine büyük bir başarısızlık notu olarak geçti.

ABD’nin kayıp 70 gününün arkaplanı

2019’un son günlerinde Çin’in Wuhan kentinde görülen ancak hem Çin hükümetinin hem de dünyanın hafife aldığı koronavirüs salgını, ocak ayının sonuna gelindiğinde Çin’in komşuları Tayland ve Filipinler gibi Asya ülkeleri ile ABD’ye sıçradı. Ancak Trump yönetimi, virüsün ülkede ilk görüldüğü 29 Ocak’tan, 11 Mart’a kadar geçen yaklaşık 70 günlük süreçte hem sağlık sisteminin doğru tabloyu göstermekteki yetersizliği hem de ülkedeki siyasi çekişmeler nedeniyle virüs konusunda ciddi bir adım atmadı.

Virüs salgınının ilk çıktığı günlerde, ABD’de tek gündem maddesi Başkan Trump’ın azil soruşturmasıydı. Temsilciler Meclisi’nin Trump’ı “impeach” etmesi, bu günlerde tüm gözlerin Cumhuriyetçiler’in çoğunlukta olduğu Senato’dan çıkacak karara çevrilmesine neden oldu. Bu ortamda Washington’un yanı sıra diğer eyaletlerde vaka görülmeye başlandı. Başkan Trump ise o günlerde “virüs kontrol altında” açıklamaları ile salgının etkilerini görmezden geliyordu. Trump’ın en tartışmalı açıklaması ise, “Bu virüs tıpkı grip gibi, Demokratlar virüsü siyasete alet ediyor. Göreceksiniz nisan gelecek, havaların ısınmasıyla virüs de mucizevi bir şekilde yok olacak” olmuştu. Ancak bu dönemde kimsenin gündeme getirmediği bir sorun vardı. Başkan Trump’ın da sonradan itiraf ederek Obama yönetimini suçlayacağı üzere ABD’de yapılan virüs testleri bozuktu ve vakalar doğru teşhis edilemiyordu.

Trump’ın azil soruşturması 15 Şubat’ta tamamlanıp, Trump Senato’da aklandığında, bu defa ülke gündeminde 3 Kasım 2020’de yapılacak başkanlık seçimleri vardı. Bir taraftan Demokratlar, Trump’ın karşısına henüz güçlü bir aday adayı koyamamışken, diğer taraftansa Trump, tüm yıpratma çalışmalarından zaferle çıkmış ve artık “tarihinin en iyi günlerini yaşayan ekonominin mimarı” olarak kasım ayında ilan edeceğine kesin gözüyle bakılan zafere hazırlanıyordu.

Takvimler 1 Mart’ı gösterdiğinde ise ABD’de Kovid-19 kaynaklı ilk ölüm gerçekleşti. Her ne kadar bu dönemdeki verilere bakıldığında Amerika için ciddi bir salgın riskinden söz edilemezse de İtalya ve diğer ülkelerdeki salgının boyutu krizin geleceğine ve olası sorunlara işaret ediyordu.  Trump yönetimi ise 11 Mart’a kadar virüsü hafife almaya devam etti.  Trump, ancak virüsün ciddi bir küresel krize dönüşeceğinin ayak seslerinin duyulmaya başlandığı 11 Mart’ta Şengen bölgesinden gelen uçuşları askıya aldı, 13 Mart’ta ise ulusal acil durum ilan etti.  

Çok değil sadece 1 ay sonra ABD’de tablo bambaşka bir yöne evirilmeye başladı. Ülkede virüs nedeniyle yaklaşık 50 bin kişi yaşamını yitirirken, 800 bini aşan kişiye de Kovid-19 teşhisi konulmuştu. Trump her ne kadar, “Çin’e seyahatı kısıtladık. Erken harekete geçtik” dese de ABD açısından kayıp 70 gün süper gücün krizi yönetemez duruma düşmesine yol açtı.

Trump’ın önlem kararlarını eyalet valilerine bırakması ne anlama geliyor?

Trump Kasım seçimlerine gidilen bir süreçte kendince stratejik davranarak birçok kararı eyalet valilerine bıraktı. Ülke çapında sokağa çıkma yasağı ilan edilmezken, seyahat kısıtlaması ve maske takılması gibi zorunlu yöntemlere de başvurulmadı. Ülkede genel bir sokağa çıkma yasağı yerine sadece “stay at home order” yani “evde kalın” talimatları verildi. Evde kalın talimatı, tam anlamıyla bir sokağa çıkma yasağı değildi. Yine de bu talimata göre zaruri olmayan iş yerleri kapatılıyor, restoranlar sadece gel-al ya da evlere teslim şeklinde çalışıyor. Çok çabuk manipüle edilebilen bir durum olan bu talimat temelde bir sınırlandırma olmadı. Nitekim insanlar, spor, market gibi ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıkabiliyor, sokaklardaki hareketlilik devam ediyordu.

Aynı şekilde eyaletlerde nisan ortasına kadar maske takmak ya da ağız ve burnu kapatmak zorunlu hale getirilmedi. Önlemlerin yetersizliği insanların duyarsızlığı ile birleşince karşımıza virüsün merkez üssü haline gelen bir Amerika ortaya çıktı. Ayrıca özellikle New York’ta insanların metro ve apartmanlarda çok yakın temasta olması ve hijyen eksikliği de virüsün yayılmasına yol açtı. Trump ise bu duruma rağmen yeri geldiğinde “en iyi önlemleri aldıklarını” savunurken, son dönemde artan eleştirilere karşı ise “durumun sorumlusunun eyalet valileri” olduğunu söylemekten geri durmadı.

Sağlık sistemi krizi: Süper gücün zayıf karnı

Koronavirüs salgını aynı zamanda tüm dünyada bir nevi ülkelerin sağlık sistemi için de bir imtihan oldu. ABD’de virüsün yayılma hızı ve en fazla ölümün bu ülkede yaşanmasının önemli nedenlerinden biri de kapitalist saç ayaklarına bindirilen sağlık sisteminin insanların önüne koyduğu engeller ve sağlık sisteminin bu kadar ciddi bir pandemi karşısında kısa sürede çökmesi oldu.

Sistemindeki aksaklıklar ve fahiş ücretlerle sık sık gündeme gelen ve seçim kampanyalarına konu olan ABD sağlık sistemi, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınında bir kez daha sınıfta kaldı. Kovid-19 gibi tüm dünyayı etkisi altına alan bir salgında, güçlü bir ülkenin neden başarısız olduğunu anlamak için öncelikle sağlık sistemindeki ücret-hizmet dengesine bakmak gerekiyor.

Sağlık alanında araştırmalar yapan kuruluşların çalışmaları, Amerikan halkının sağlık hizmetleri için yüksek fiyatlar ödemek zorunda kalmalarına rağmen, aynı düzeyde kaliteli hizmet alamadığını ortaya koymaktadır. Merkezi New York’ta bulunan bağımsız araştırma enstitüsü Commonwealth Fund’ın raporuna göre, ABD sağlık hizmetlerine yönelik yapılan harcamalarda 11 gelişmiş ülke arasında ilk sırada yer alırken, beklenen yaşam süresi listesinde ise en son sırada yer almaktadır.

ABD’de bir Kovid-19 hastasının tedavisinin maliyetinin ne kadar olduğu, testin hangi laboratuvarda yapıldığına ve kişinin sağlık sigortasının kapsamına göre farklılık gösteriyor. ABD Nüfus İdaresinin son verilerine göre, 328,2 milyon nüfusa sahip ülkede halkın yüzde 9,4’ünün sağlık sigortası bulunmuyor. Dolayısıyla insanlar bu süreçte sağlıkları yerine hastanelerden çıkacak faturalardan endişe ederek çoğu zaman evlerinde ölümü bekledi. Hem teşhis edilmemiş ve belirti göstermeyen vakaların sosyal izolasyona uymaması hem de yetersiz şartlar vaka ve ölüm sayılarını katladı.

Salgının ilk günlerinde test sayısı ve stoklar yetersiz kaldı

ABD’de 18 Ocak- 12 Mart tarihlerinde yapılan test sayısına bakıldığında 22 bin 713 kişinin virüs testi yaptırabildiği görülüyor. John Hopkins Üniversitesinin derlediği verilere göre, 12 Mart’ta ABD’de Kovid-19 vaka sayısı 3 bin 642, virüs kaynaklı ölüm sayısı ise 68’e ulaşmıştı. Bu tarihte yapılan testler esas tabloyu anlamak için yetersiz kaldı. Nitekim 16 Mart haftasında virüs testlerinin piyasaya sürülmesi ile ABD’de asıl tablo ortaya çıkmaya başladı.

Diğer taraftan, Trump’ın 18 Mart’ta onayladığı yasa tasarısı ile virüs testleri ücretsiz hale getirilse de insanlar sağlık sistemine güvenemedi. Öte yandan hastaneye gitmeyi başaran insanları ise tıbbi malzeme yetersizliği bekliyordu. ABD’de böylesine bir krizi yönetmek için yeterince malzeme olmadığı gibi sağlık görevlilerinin kişisel güvenliği ve hijyeni için gerekli olan maske, eldiven, tıbbi önlük gibi malzemelerin bulunmasında da ciddi sıkıntılar yaşandı. Bu sorunun bazı bölgelerde halen yaşanmaya devam ettiği belirtilmektedir.

Nitekim New York’ta önlük bulamadığı için hastalara çöp poşeti giyerek müdahale eden hemşirelerin durumu ABD’nin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Örneğin, New York’ta büyük gösteri ve fuarlara sahne olan Javits Center ve şehrin en önemli turistik merkezi Central Park’ta sahra hastaneleri kuruldu, ölenleri gömecek yer kalmadığı için parkların mezarlığa çevrilmesi gündeme geldi.

Maske ve solunum cihazı savaşları

New York ise toplam vaka sayısı ile ABD’nin diğer eyaletlerini ve dünyanın birçok ülkesini geride bırakarak virüsün merkez üssü oldu. Bu durum aynı zamanda Başkan Donald Trump ile New York’un Demokrat Partili Valisi arasında bir soğuk savaşın başlamasına yol açtı. Salgınla mücadelede eyaletlerdeki kaynaklar hızla tükenirken, federal yönetimin başı olarak Başkan Trump ise “Eyaletler kendi stoklarını kendileri yapmak zorunda, biz federal hükümet olarak sadece yedekteyiz gerekirse müdahale ederiz” açıklamasını yapıyordu. Eyaletlerdeki test kitlerinin tükendiği iddialarına ise “Biz federal hükümet olarak köşe başlarında bekleyip herkesi test edemeyiz.” tepkisini gösteriyordu.

Ülkedeki hastanelerde ise daha büyük sıkıntılar yaşandığı medyaya yansıdı. ABD’deki salgını Avrupa ve Asya’dan ayıran bir diğer nokta ise virüsün gençler ve bebeklerde de görülmesi oldu. Ancak hastanelerde yeterli sayıda solunum cihazının olmaması, solunum cihazlarının olduğu hastanelerde ise sadece solunum cihazına ihtiyaç duyulanların tedavi için kabul edildiği kamuoyunda sıkça dolaşmaktadır. Solunum cihazlarının dağıtım süreci de hem eyaletler arasında hem de eyaletlerle federal hükümet arasında başka krizlere yol açtı.

Tıbbi ekipman yokluğu nedeniyle gözlerinin önünde yaşananları anlatan sağlık çalışanlarının videolarının sosyal medyada dolaşması ve bazı sağlık çalışanlarının tehdit edildiği iddiaları da ülke kamuoyunda büyük tartışmalara neden oldu. Bu dönemde yaşanan sorunların önüne geçilmesi için Trump’ın talimatı ile özel sektörün katkısı ile tıbbi ihtiyaçları karşılayabilmek için “Air Bridge Project” adı altında bir program başlatıldı ve ABD’nin ezeli rakipleri Çin ve Rusya başta olmak üzere birçok ülkeden tıbbi ekipman satın aldı.

Siyahiler virüs salgınının asıl mağduru

ABD’de siyahi Amerikalılar arasındaki ölüm oranının fazla olması dikkati çeken bir başka konu olmuştur. Bazı kesimler ölüm oranlarının siyahiler arasında fazla olmasının nedeni olarak ‘gen faktörünü’ gösterse de bu iddia ABD sağlık çalışanları tarafından yalanladı. Buna karşılık siyahi Amerikalıların ekonomik durumlarının ve hayat şartlarının diğer toplum kesimleriyle kıyaslandığında daha kötü olmasının bu grubu salgına karşı savunmasız hale getirdiği belirtilmektedir.

Ülkede New York gibi yerlerde siyahilerin büyük bir kısmı, düşük gelirliler için yaptırılan ve birçoğunda ısıtma sisteminin dahi bulunmadığı, çamaşır makinalarının ortak kullanıldığı alanlarda yaşadığı göz önüne alındığında salgın riski ile en fazla karşı karşıya olanların da bu grup olduğu ifade edilebilir. Örneğin nüfusunun yüzde 6’sını siyahilerin oluşturduğu Wisconsin’de, virüs nedeniyle yaşanan ölümlerin yüzde 40’ını siyahiler oluşturmaktadır. Benzer şekilde nüfusunun yüzde 32’sini siyahilerin oluşturduğu Louisiana’da ölümlerin yüzde 60’ı ve yüzde 6 siyahi nüfusa sahip Kansas’ta ise ölümlerin yüzde 30’unu siyahiler teşkil ediyor.

Ayrıca New York ve New Jersey gibi eyaletlerde yoğunlukta yaşayan Latinlerin de virüs krizinin hedefi olduğu belirtiliyor. Ülkede hep ikinci planda tutulmaya çalışılan ve “süper güç” olmanın nimetlerinden yararlanamayan siyahi Amerikalıların ve Latinlerin virüs krizinin en savunmasız grubu olmaktan da kurtulamaması dikkati çekmektedir.

Federal hükümet-eyalet valileri krizinin geleceği

Öte yandan virüs nedeniyle alınan önlemler uzadıkça, mağduriyeti artan gruplar protesto gösterilerine başlamış durumdadır. İlk gösteri, Trump’ın da eleştirilerinin hedefinde olan Demokrat vali yönetimindeki Michigan’da başladı. Eyaletteki virüs önlemlerinin gevşetilmesi ve işlerine dönmek için protesto düzenleyen grupların silahlı görüntüleri de ülkede uzun bir süre gündem oldu. ABD’deki silah satışlarının virüs öncesi patlama yapmasını göz önüne alan Virginia Valisi ise silah alımına ilişkin şartları ağırlaştırdı.

ABD ekonomisinin en yakın zamanda açılması taraftarı olan Trump ise protestoculara destek vererek, eyalet valilerini “aşırı sıkı önlemler” almakla suçluyor. Salgın bitmeden önlemlerin gevşetilmesinin daha büyük bir dalgaya neden olması bir yana silahların neredeyse marketlerde satıldığı ABD’de bu tarz gösterilerin toplumsal kaosa dönüşme ve seçim öncesi gerilimi artırması belirsizliğini korumaktadır.

Trump neden ekonomiyi yeniden açmak istiyor?

ABD’de virüsün yol açtığı sağlık krizinin yanı sıra ekonominin de durma noktasına gelmesi Başkan Trump’ı köşeye sıkıştıran bir faktör oldu. Virüs nedeniyle şuana kadar 6 milyonu aşan bir işsizlik maaşı başvurusunun yapıldığı ülkede büyük şirketlerin kaybı da fazla oldu. 2020’nin ABD için seçim yılı olması ve kriz öncesine kadar ekonomik verilerin Trump’ın en güçlü silahı olması krizle birlikte ters tepme potansiyeli taşımaktadır.

Buna karşılık Trump, virüsün yol açtığı psikolojik ve sağlık tahribatını bir kenera bırakıp bir an önce ekonominin faaliyete geçmesini istemektedir. Ekonomiyi yeniden faaliyete geçirme fikri Trump ile eyalet valileri arasında bir yetki tartışması da başlatmıştır. Trump, Anayasanın ABD Başkanına ekonomiyi faaliyet geçirme noktasında kesin yetki verdiğini savunurken, valiler ve birçok uzman bu düşünceye karşı çıkmıştır. Bu doğrultuda normale dönüş için 12 Nisan’daki Paskalya bayramını hedef koyan Trump, hem krizin derinleşmesi hem de çevresindeki tepkiler nedeniyle bunu ötelemek zorunda kalmıştır. Anayasal hak tartışması devam ederken Beyaz Saray 15 Nisan’da Trump için geri adım sinyali anlamına da gelen ABD’de hayatın normale dönüşü ile ilgili üç aşamalı planı açıkladı. Plana göre normale dönüş için nihai yetki eyalet valilerine bırakıldı. Yapılan son açıklamalara göre de bazı eyaletlerde normale dönüş süreci başlatıldı.

Trump’ın DSÖ ve Çin’e savaşı

Trump’ın bu süreçte çatıştığı ve salgının yayılmasının ana nedeni olarak hedef gösterdiği birimler eyalet yönetimleri ile sınırlı kalmadı. Krizin başlarında sıklıkla Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Çin’e güvenini dile getiren Trump, ABD’nin hem vaka hem de ölüm oranı noktasında dünyada birinci sıraya oturmasıyla birlikte söylemini ve tonunu değiştirmeye başlamıştır. Twitter üzerinden DSÖ’ye savaş açan Trump, örgütü Çin odaklı çalışmakla ve koronavirüs krizini yönetme konusunda başarısız olmakla suçlamıştır.

DSÖ’yü Vuhan’daki durumu bildiği halde bu gerçekleri dünya kamuoyundan saklamakla da itham eden Trump, ABD’nin örgüte sağladığı fonu da kesti. Virüsün yayıldığı dönemde Çin’i de hedef alan Trump, yaptığı konuşmalarda salgını “Çin virüsü” olarak nitelendirirken, ilerleyen dönemde ise Çin’in gerçek vaka sayısını gizlediğini ve dünya ile paylaşmadığını iddia etmiştir.

Trump ABD istihbaratının “pandemi” uyarılarına kulak mı tıkadı ?

Öte yandan Wall Street Journal ve New York Times gibi basın organları Trump’ın istihbaratın pandemi noktasındaki uyarılarını dikkate almadığını gündeme getirmiştir. Basına göre, Amerikan istihbaratı Çin’deki salgın konusunda Trump’ı ocak ve şubat aylarında uyarmasına rağmen Trump, erken tedbir almayarak salgının artmasına neden oldu. Söz konusu iddiaları başta reddeden Trump, ilerleyen süreçte ise, “Ne yapsaydım, ülkede çok az vaka varken ve henüz kimse ölmemişken, o güne kadar tarihindeki en iyi günlerini yaşayan ekonomimizi mi durdursaydım. Bu çok saçma olurdu.” diyerek, ekonomik korkularla pandemi riskinin göz ardı edildiğini dolaylı yolla itiraf etmiştir.

Salgının giderek yayılması karşısında en kötü senaryo olarak 200 ila 240 bin arasında bir ölüm olacağını açıklayan Trump, ölüm vakalarının daha az olmasını ise bir başarı hikayesi olarak kullanmaya çalışmaktadır.  Ancak ABD’nin ülkedeki krizi başarılı yönetememesi ve uluslararası alanda müttefikleri başta olmak üzere işbirliğini sınırlı tutması, ABD’nin küresel imajına olumsuz yansımıştır. ABD’nin toparlanması ne kadar sürer bilinmez ama Trump’ın da dediği gibi “görünmez bir düşman” olan virüs, ABD başta olmak üzere büyük güçlere diz çöktürdü ve ülkelerin kapitalizmin ardına sakladığı acımasız ve aciz yüzlerini gözler önüne serdi.



*Bu çalışmada yer alan değerlendirmeler müellifine aittir; ASGAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmayabilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir